Sessiz İstifa

 







11 yıldır kurumsal hayatın içinden biri olarak biraz gözlemlerim ve özgeciliğim ile sizlerin derdine derman olamam belki ama derdinize ortak olabilirim diye düşünüp oturdum bugün yazının başına. Çünkü bunu bir manager veya bir kişisel gelişim uzmanı yazsa çok da etki etmez , inandırıcı olmaz diye düşünüyorum…

Yazının sonunda ‘istifa mektubum ektedir’ deme durumunuz yoksa çok fazla ilerleyip beyninizi açmayın diyebilirim;)  şaka bir yana kurumsallığın pozitif yanları da var.(az da olsa var :) işyerinde  güçlü bir portföy varsa sizin de vizyonunuz, bakış açınız genişler ,yaşam kaliteniz artar ; çünkü "etrafındaki ortalama 5 insanın toplamısındır" diye bir söz var ya , bu çok doğru .Günün yarısını iş yerlerimizde geçirdiğimizi düşünürsek ,etrafımızdaki insanlar ne kadar prezantabl ne kadar ufku açık ve sosyo kültürel anlamda da donanımlılarsa biz de öyle devşiriliriz. (Veya zıttı da olabilir tabii.)

Ya da şirketin yaptığı sosyal faaliyetler sayesinde belki tek başımıza  hiç tecrübe edemeyeceğimiz güzellikleri tadabiliriz. (dağcılık ,yelkenli , sosyal yardım projeleri ,eğitimler vs.)

Ama tabi ben bu yazıda daha çok kanayan yaraya dokunmak istediğimden bu konuları çok anlatmayacağım :)

Şirketler insanlara benzer. Nasıl insanlar bazen ayakta kalmak için mantıklarını devre dışı bırakırlarsa, şirketler de bazen aldıkları kararlarda, uyguladıkları politikalar ile bunu yaparlar; ama tam da bu nokta şirketleri bitiren yerdir!

Katı hiyerarşiler, özgürce fikirlerini dile getirememek,insanların karınca gibi görülüp küçümsenmesi, vizyonsuzluk, vasıfsız insanların bir yerlere gelmesi,doğru dürüst çalışanların harcanması vs.vs..

Sessiz veya resmi istifaların %90’ının ‘’yönetici’’ kaynaklı olduğu tespit edilmiş.

Neden patronlardan, yöneticilerden bu kadar sıkılıyoruz?

Çünkü çok net bir şekilde ‘’LİDER’’ vasfı olmayan insanların yönetici olması sebebi ile…

Türk şirketlerin de çok duyarsınız ‘’senin yaptığın iş ne ki ya! ‘’ manipülasyonu ile  yaptığın iş hep küçümsenir ,fikrin alınmaz,yönetim elinden alınır kukla gibi oynatılmak istenir...

Kendini işin etkili bir parçası gibi olarak hissetmezsin de bir piyon gibi hissedersin.

İş hayatı bu yüzden bir tiyatro gibi gelir...

İyi rol yapanlar kazanır, nonrolculer (aslında belki de en saklı hazine olanlar) kaybeder. Kaybedilirler..!

Kimsenin "insan kazanmak" gibi bir derdi zaten yok maalesef!

Bir şirkette personel değişikliği sirkülasyonu fazla ise ,aslında o şirkete bir o kadar  maddi manevi külfet! 

Daha çok kurumsal hafıza eksikliği, zaman kaybı...

(Tabi diğer yandan da , şirkete bir değer katmıyorsa,yıllardır o şirkette çalışıyor olması da bir şey ifade etmez .)

Bir sirkette ne kadar uzun çalıştığınla ilgilenilmek yerine o sirkete neler kattığının ve neler başardığının analizini yapma dönemi artık .

 İş dunyasının yenilikçi , açık fikirli çalışanlara ihtiyaç duyduğu aşikar.

Liderlik vasfı olmayan yöneticiler diyorum ya deminden beri..

 Peki, ne abi bu liderlik vasfı?

İşte orda da sözü Daniel Goleman ‘a bırakıyorum.

“Liderlik, hükmetmek değil; insanları ortak bir hedef doğrultusunda birlikte çalışmaya ikna edebilmektir.” 

 Sadece yetenek anlamında IQ(kişisel zeka) ile olacak iş değil, biraz EQ(duygusal zeka) ,SQ(ruhsal zeka) da gerektiren bir mertebe sanki, değil mi?

Bu vasfa sahip liderler zaten personelin içindeki ışığı da görebilir ve böylece doğru personeli doğru yerde konumlandırabilir ve şirketine maksimum verimi sağlar ...

Amerika'da çalışanlar üzerinde bir deney yapılıyor. Çalışanlar 2 gruba ayrılıyor. Önce iki grubunda fiziki şartları kötüleştiriliyor. Işıkları azaltılıyor, bilgisayarları bozuluyor. İki grubun da verimi düşüyor. Sonra bir gruba gidip ilgi şefkat gösteriyorlar ,onları dinliyorlar ama fiziki şartlarını düzeltmiyorlar. Diğer grubun da fiziki şartlarını düzeltiyorlar ama kimse gidip ilgilenmiyor, muhatap olmuyor. 

Ve deneyin sonunda fiziki şartları kötü ama şefkat gösterilen grubun daha verimli çalıştığı tespit ediliyor.

Yani aslında iş dunyasindaki insanların psikolojilerini 2 Kelime ile özetlemek mümkün.

 ‘’ GÖR BENİ ’’ Herkesin tek amacı bu.

Herkes, bir üstündekine kendini göstermenin derdinde. Çünkü iş ortamı bunu gerektiriyor.

Görünmek ama nasıl görünmek?

Kimi kendini patronu etkileyerek görünmeyi tercih eder(kolay yol ;) (yalakalıkla, her şeyine tamam deyip her şeyi kabullenerek...) Kimisi de ‘gerçekten katma değer / etki sağladığını hissederek ,ve bunun farkedildigini görmeyi tercih eder.(zaten genel de bu insanlardan maks.verimi alırsın )

Ve şu bir gerçek; takdir edildiğini hisseten her kişi,her zaman ondan istenilenden daha fazlasını yapar.

Armağan Çağlayan'ın YouTube üzerinden yayınlanan sosyal içerikli bir programı var.  Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın ; tüm egolarını ,tüm politik kimliğini bir kenara bırakıp bu programa katıldı ve her sorulan soruya cevap verdi ve o röportajda şöyle bir cümle kurdu.

"Ünvanlar sadece mesleki arazlardır . Cevher insanın içindedir ‘’

 İşte bu cevherlere ulaşmak, yaratıcı personelleri bulmak, güzel fikirler toplayıp inovasyon sağlamak ; hiyerarşiye takılmayan , sert kalıplardan sıyrılabilen ,fikirlere saygı duyan Özgür Şirketlerde  mümkün olur pekâlâ...

İş dünyası ne kadar modern bir hal almış olsa bile yönetenler, yönetilenleri dinlemek istemezler.

Kurumlarda çok seslilik ve demokrasi vurgusu yapılsa bile çok sessizlik ve kabullenicilik makbul. Kimsenin özgürlüklerin yerine getirilmesine veya yöneticisinden daha güçlü çalışanlara tahammülü yok maalesef. Yaptığın işin karşılığı aldığın maaş ,maaş değil ! Ama diğer yandan da bakıyorsun ki sirkette maaş dengesizliği de var(?)

Hiçbir şey adil değil...

He sonra da,  bu diğer insanların özgür kalabilmek ve hakkettiğinin karşılığını alabilmek adına  illa radikal kararlar alması gerekiyor.

İş değiştirmek bunların başında geliyor ama bunun yerine iş dünyasının değişmesi gerekiyor.

"Yaratıcılık" ve "zorlu problemlerin çözümü" yeniçağın en önemli yetkinliliklerinden artık bence. 

İş dünyasının cesur, fikrini söylemekte bir sakınca görmeyen insanlara ihtiyacı var. Cesur insanları korku ile sindirmek yerine önlerini açmak ve bir değişim başlatmalarına izin vermek şart!

Performans değerlendirmelerinde ;

"Sen, müdürünün yerinde olmak ister miydin ? '' sorusunu sormak gerekiyor sanki bazen...

(Çünkü Müdür mertebesindeki insanlara bir bakıyorsun ki; mobbingler , stresten hastalıktan derisi dökülenler,burn out olmuş insanlar, yukarıdakine kendini göstermek için alttaki çimenleri ezenler ve artık insanlığını kaybetmiş profiller ile dolu...)

Terfi etmek istediği yer o kişiye korku yaratıyorsa çok da doğru yerde değil demektir. Bu aşama da neden istemediğinin sebebi üzerine düşünmek ,iyileştirme yapmak veya çapraz değişiklik ile verim arttırmayı denemek gerekir belki de? (İk değilim ama sadece fikir işte;)

Hatta artık bir birimden biri istifa ettiğinde üst yönetici ,istifa edenin ilk amirine  şunu sormalı " neden istifa etti ve sen kazanmak için ne yaptın ?" Ve bunun cevaplarını herkes dürüstçe masaya yatırıp konuşabilmeli diye düşünüyorum.

He bunlar sağlanamayınca işte ne oluyor tüm kurumsal hayattaki olumsuzlukların birikimi ;

‘’sessiz veya resmi istifaları ‘’ doğuruyor. 

Özellikle "sessiz istifalar" şirket verimliliğini düşürmekle kalmıyor, insanın kendisini de bitiriyor…

Tam bu noktada insanı ayakta tutan tek güç ‘’sosyal hayatı ve vizyonu’’ oluyor.

Sosyal hayatta kendini ne kadar geliştirdiyse, yapacak başka işleri varsa, ilgi alanları veya yeteneklerinin üstüne gitmeyi başardıysa biraz da gücü eline alıyor ve o psikolojiden çıkabiliyor.

Sonuç olarak şöyle özetleyebilirim ;

Artık herkes Kurumsal hayatın modern kölelik olduğunun farkında 

Ve Kimse artık kurumsal hayatlarının , kendi ruhlarının katilleri olmasını istemiyor.

Bunu değiştirmek hepimizin elinde !

Ülkeye, insanlığa yatırım yapmak, katma değer sağlamak bu kadar zor değil.

İnsan olabilmek  ,insan kazanmak bedava !

Oyunun sonunda piyonlar da vezir de aynı kutuya konulacak sakın unutma!

Hadi şimdi Voltran oluşturmaya!




 Ve mutlaka okumamız gereken 2 kitabı buraya iliştiriyorum : 

1. Daron ACEMOĞLU & James ROBINSON : ULUSLARIN DÜŞÜŞÜ

2. Faruk ECZACIBAŞI : DAHA YENİ BAŞLIYOR

İyi Okumalar :)


 


 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar